14 Ocak 2013 Pazartesi

Hayatımızdaki önemli insanlar...

Geçen akşam çok yakın arkadaşım ve kızının bir tartışmasına şahit oldum maalesef.
Arkadaşımın kızı 21 yaşında ve çok iyi bir çocuk olmasına rağmen bazen oldukça olumsuz davranabiliyor.
Ama annesine ‘Senden nefret ediyorum’ derken bile aslında ‘Beni dinle ve Beni sev’ demeye çalışıyor gibi geldi bana.

Yine de bu tartışmayı benim yanımda yapmak yerine annesiyle konuşma yoluna gitmeliydi. Bu çabasına sonuç alamıyorsa ve mutlaka bu konuyu benimle paylaşmak, ne yapması gerektiğini sormak istiyorsa annesi olmadan yalnız konuşma yoluna gitmeliydi. Böylece annesi daha sakin kalabilirdi.
Ama henüz hayat tecrübesi çok az olduğundan yaptığı hatayı annesi affedebilir diye düşünüyorum.

Eğer çocuk anne veya babasıyla konuşamıyorsa, sıkıntılarını çok güvendiği birisine anlatma ihtiyacı duyacaktır. O güvendiği kişi her zaman bir aile dostu / dayı / amca / teyze olmayabiliyor.
Tabii bu durumun bir riski var; tecrübesiz çocuklar yanlış arkadaşlara güvendiğinde çok can sıkıcı olaylar yaşanabiliyor.

O yaşlardayken benim de annemle anlaşamadığım durumlar oldu tabii ama sonrasında mutlaka ben özür dilemeyi bildiğim gibi annem de asla konuyu uzatmadı.

Sonrasında kendi kendime verdiğim bir kararla uygulamaya geçtiğim bir davranış biçimi, sanırım hayatımı değiştirdi.
Eskiden kardeşlerim veya annemle tartıştığım zaman evde dargınlıklar yaşanırdı ve ben çok üzülürdüm.
Bir gün kendime sordum: Okulda veya çalıştığım yerdeki insanlarla aynı fikirde olmadığım zaman yüksek sesle tartışmaya giriyor veya onlara küsüyor muyum? Hayır.
Okulda veya çalıştığım yerde yapmam gereken işler veya sorumluluklarım hakkında itiraz etme hakkım var mı? Yine Hayır.
Öyleyse diğer ilişkilerime gösterdiğim özeni hayatımdaki en önemli insanlara neden göstermiyorum.
İnanın o günden beri ailemle çok daha farklı bir ilişkim var.
Evdeki işlerden payıma düşenleri yaparken hep düşünüyordum işyerinde olsa patrona hayır diyemeyeceğime veya bu işi erteleyemeyeceğime göre annem ondan daha mı değersiz.
(Tabii annem de benim için yaptığı diğer şeyler gibi yemek hazırlarken eminim benim ve kardeşlerimin o güzel yemekleri hak ettiğini düşünüyordur)
Kardeşlerimden biri  bana bazen sorar; uzun süreli küs kalmak konusundaki inadın nasıl kırıldı diye. Cevap basit: Hayatımdaki en önemli insanların dışarıdakilerden daha önemsiz olmadığını anladığım bir günde aldığım bir kararla değişiverdi her şey.

İkili ilişkilerde olduğu gibi anne-kız / baba-oğul  ilişkisinde de empati yapabilmek çok önemli sanırım.
İki insan konu ne olursa olsun durup dururken neden tartışsın ki? Mutlaka karşı tarafa anlatmak istediği bir şey vardır. ‘Ben kendi düşüncemi mutlaka kabul ettireceğim’ demek yerine bir dakika durup bir dinlemek çok şeyi değiştirebilir diye düşünüyorum.

Tabii bunu ancak karşınızdaki insanı koşulsuz sevdiğinizde ve ona değer verdiğinizde uygulayabiliyorsunuz. Kötü giden evlilikler, arkadaşlıklar veya sevgili olma durumu çok yıprandığında yaşanan tartışmalarda bu şekilde davranmak bazen zor olabiliyor ve karşınızdakini umursamayabiliyorsunuz.
Ama karşınızdaki insan kardeşiniz, sevdiğiniz, anne babanız veya çocuğunuz ise mutlaka dinlemek ve anlamaya çalışmak zorundasınız. Onlardan vazgeçemezsiniz.
Köprüleri yakmak o kadar da kolay olmamalı.

Sorumluluklar, hayatın getirdiği mutsuzluklar bizi ne kadar bunaltsa da bu stresi ve sıkıntıları karşımızdakine hissettirme hakkımız yok. Ancak o isterse paylaşabiliriz.
Hatta eğer karşınızdaki bir çocuk ise onu bu sıkıntılardan oldukça uzak tutmaya çalışmalıyız. Ama karşımızdaki anne veya baba ise saygı her koşulda öne geçmeli diye düşünüyorum.

Bir kitapta okumuştum. Denetleyici bir anne veya babanız var ise (hatta baba bazen ikinci planda kalıyor) anneniz denetleyici bir insan ise ileride ‘Hayır’ demeyi başaramayan bir insan oluyormuşsunuz. Eğer sizin yerinize odanızı toplayan ve sizin her işinizi yapan bir anneniz var ise de ‘sorumluluk almayı başaramayan bir insan’ olma potansiyeliniz oluşuyormuş. Bu dengeyi tutturmak ne kadar da zor.

Arkadaşım ve kızında gördüğüm olay ise bana göre inatlaşmadan ibaret. Her ikisi de sözünü geçirme çabasında. Bu konuda öncelik tamamen annenin bence. Ama kızı da kendince artık büyüdüğünü düşünüyor ve dinlenmek istiyor. Çok kolay sarfettikleri  kırıcı sözler her iki tarafı oldukça yıpratsa da asla birbirlerinden vazgeçemeyeceklerini çok iyi biliyorum.

Arkadaşımın kızı artık ailesinin ona verebileceklerinin veya hangi tür isteklerin ailesini zorlayacağını fark edebilecek yaşta. Bunların farkına vararak ona göre davranmayı da bilmeli.
Anne babası da gerçekleştiremeyeceği sözler vermemekle birlikte eğer bir söz vermişlerse ondan vazgeçme hakları olmadığını da bilmeliler.

Biz bir şeyi alamayacaksak annem asla o şey için söz vermezdi. Ben ve kardeşlerim haddimizi bilir ve anne babamıza o konuda ısrarcı davranmazdık.

Belki şimdi senin için söylemesi kolay havadan atıyorsun diyecekler ve burun kıvıracaklar hatta bana kızacaklar ama ben inanıyorum ki; onlar birbirleri için daha iyi bir anne veya daha iyi bir çocuk olmanın yolunu bulmak için kendilerine dönüp bakacaklar ve gerekiyorsa değişmenin yollarını arayacaklar.
Eğer bunu başarabilirlerse zamanla öğrenecekler ki; İleride en iyi arkadaşları birbirleri olacaklar.(Tecrübeyle sabittir)

2 Ocak 2013 Çarşamba

Tiyatro Keyfi


 
Tiyatroyu hep çok sevmişimdir.

Tiyatroyu çocukluğumda sevmemi sağlayan kişi de Cemal dayımdır.
 
Hani evlilik sorumlulukları ve çocukları olmadığı yıllarda yeğen sevmek pek keyiflidir ya. İşte benim daha çok küçük olduğum zamanlar beni götürdüğü oyunları hatırlarım hep. Beni çok mutlu eden bir olay olduğu için aynısını ben de yeğenlerime yapmaya çalıştım. Umarım ileride onlar da hatırlarJ

Şimdi ise eşim sinema sevdalısı olmasına rağmen son iki senedir benim zorumla gittiğimiz birkaç oyunun da maalesef çok kötü çıkması sonucunda uzun süre tiyatroya gitmemek konusunda anlaştıkL
 
Ama benim tiyatro izleme sevdamdan vazgeçmem pek mümkün olmadı. Yeni yılda yeni alışkanlıklar kazanmak gerekir diyerek araştırmaya başladım. Şehir Tiyatrolarının bize en yakın olan salonunda çarşamba gündüz saatlerinde oyunlar olduğunu öğrendiğimde pek sevindim. Malum işten ayrılalı bir yıl olmasına rağmen ben ev hanımı moduna geçemedim. Günler düzenleyip ev oturmaları da yapamadığıma göre yapmaktan zevk aldığım şeylerin üstüne gitmek gerekiyor. Tiyatro izlemek de bunların içinde olduğuna göre artık her Çarşamba tiyatro günüdürJ

Yeni yılın ilk iş günü olan bugün Kadıköy Haldun Taner Sahnesindeki oyuna sadece birkaç bilet kaldığını öğrendiğimde çok şaşırdım. Gündüz vakti tiyatro izlemeye birkaç üniversite öğrencisinden başka kim gidecekti ki?

Biletimi alıp salona geçtiğimde ise önce çok şaşırdım sonra çok sevindim. Salon tamamen doluydu ve birkaç genç vardı sadece. Diğerlerinin tamamı orta yaşın üstünde bay ve bayanlardı ve hepsi pek şıktı. Bazıları bastonlarıyla gelmişlerdi, bazıları ise yanlarında gelenlerin yardımıyla ancak yürüyebiliyordu ama tiyatrodan vazgeçmemişlerdi.

Bugün izlediğim oyunun adı ‘Türkiye Kayası’.

Bulgaristan’dan Türkiye’ye göç etmek zorunda kalan dört kişilik bir ailenin başından geçen olayları anlatıyor. Yaşanmış bir olaydan esinlenilerek yazılan oyun 120 dakika sürdü.

Tüm anılarını yükledikleri arabayı sınırdan geçirip Türkiye’ye sokamadıkları için geceyi serbest bölgede geçirmek zorunda kalan ailenin hikayesi anlatılıyor oyunda.

Bulgaristan’da her zaman ikinci sınıf vatandaş olduklarını hissetmiş olan aile, Anavatanımız dedikleri Türkiye’ye girmeye çalışıyorlar. 15 Yıl çalıştıktan sonra aldıkları arabalarının vergilerini ödeyemedikleri için Türkiye’ye giremediklerinde gümrük memuruna ‘bu kanun da nerden çıktı’ diye soruyorlar.
Memurun verdiği cevap ise çok içler acısı fakat çok gerçekçiydi. ‘Böyle devamlı değiştiriyorlar ve zora sokuyorlar ki; Millet, Ülkede Kanun Var! desin.’

Göçmenlerin yaşadığı her iki tarafa da ait olamama durumu ile birlikte; anne ve babaların kendi doğruları ile çocuklarını anlamaya çalışmadan kendi kurallarını koymaları ile ilgili mesajlar da var oyunda.
Ailenin asi kızının ‘Siz hiç beni anlamaya çalışmadınız’ demesi üzerine annenin ‘Ne yapalım kızım biz böyleyiz. Bizim istediğimizi yapmazsan bizi ölmüş bil’ demesi; Bazı ailelerin çocuk yetiştirmek konusundaki bakış açısını da anlatıyor sanki.

Ayrıca anne rolündeki Hikmet Körmükçü’ye olan hayranlığım bu oyundan sonra bir kat daha arttı. Tam bir ana ve eş olmuştu.

Pek keyif aldım bugün. Demek ki her Çarşamba tiyatro izlemeye devamJ