Fakat kahvaltı; bol çeşitli, lezzetli ve her şeyden önemlisi bol muhabbetliydi. Kahvaltı sonrası mekan fotoğraf çekimlerimizi de tamamladıktan sonra ‘Mevlana Türbesi’ olarak da anılan Mevlana Müzesine doğru yola çıktık. Bu müzenin Topkapı Sarayından sonra Kültür Bakanlığı’na en çok gelir getiren müze olduğunu okumuştum daha önce. O gün gördüğümüz kalabalık da bunun doğru olduğunu gösteriyordu. Türbeyi ziyaret edip avlusundaki küçük odacıklarda sergilenen eşyaları, farklı tarihlerde yazılmış farklı boyutlardaki Kuran-ı Kerimleri ve Sakal-ı Şerif’i gördükten sonra arkadaşlarımı beklemek üzere avluya çıkmıştım ki ezan okunmaya başladı. Uzun zamandır bir yerde oturup ezan dinlemediğimi fark ettim. O mekanda ezanı dinlemek ruhuma iyi geldi.
Türbe ziyareti sonrası avluda fotoğraf
çektirirken çok güldük. Ojeli tırnaklarımız, yapılı saçlarımız üzerine öylesine
kondurulmuş eşarplarımızla görülmeye değerdik. Kalabalık arkadaş grubunu
toplayıp müzeden çıktıktan sonra çevrede yer alan mağazalara kısa bir göz attık
ve bugünün anısına kendimize ve sevdiklerimize hediyeler almak üzere ‘NECATİ’
adındaki hediyelik eşya dükkanına gittik. Bu
dükkandaki hediyelik eşyaların fiyatları İstanbul’a kıyasla oldukça
uygun. Ekipteki bayan sayısı çok
olduğundan :) burada bir saatten fazla zaman harcadık. Bu arada ekip başı (biz ona oymak beyi de
diyoruz bazen) öğle yemeğini yemeye gideceğimizi söylediğinde çok şaşırdık.
Kahvaltıdan kalkalı daha ne kadar oldu ki henüz acıkmadık dedik ama aldığımız
cevap bize İstanbul’da olmadığımızı hatırlattı. Gideceğimiz yer saat 3 te
kapanıyordu. Henüz acıkmadık nasıl yiyeceğiz desek te ‘HACI ŞÜKRÜ FIRIN KEBAP SALONU’ na girip
oturduğumda ekip başından gelen soru ile kendime geldim: ‘yağlı mı olsun yağsız mı’ . Ne yiyeceğimizi
bile bilmezken gayet kalorili bir şeylerin geleceğinden emindim artık. Pide
üzerinde gelen yağsız tandır ve yanındaki ayranı kendime inanamayarak bitirdim.
Henüz acıkmadım diyerek sipariş vermeyen üç arkadaşımızın da bizim ‘mükemmel,
nefis’ nidalarımıza dayanamayıp sipariş vermeleri ve ekipteki herkesin etleri
iştahla yemesi de ayrı bir eğlence konusuydu aramızda. Bir de acıksak ne
olacaktı acaba? Sırada Meram Bağları vardı. Güzel evlerin
arasından geçerek ulaştığımız yer tam hafta sonu aile çay bahçesi modundaydı.
Oturma alanının girişindeki lokantadan tuvaleti kullanmak üzere izin
istediğimizde kabul etmemeleri üzerine biraz ilerideki umumi tuvaleti kullanmak
istediğimde, o pis koku ve anormal kalabalığın içinde abdest alan kadınları
görünce gözlerime inanamadım. Tuvaleti kullanamadan oradan da çıktık. İnatla
ilerleyerek sonraki denememizde insani bir yer bulmuştuk nihayet. Meram Bağlarında hafif yokuş yukarı yürüyerek
ulaştığımız tepe noktasında bulunan çay bahçesinde manzara eşliğinde yine
dostlarla muhabbet ve bol fotoğraf çekimi vardı. Alaeddin Keykubat Camii ve Şems türbesini de
gezip dualarımızı ettikten sonraki durağımız ‘Cemo’ oldu. Bazılarımızın Konya’ya geliş
amacı olan etli ekmeklerimizi de burada yiyerek günü tamamladık. Yemek sonrası
çay eşliğindeki muhabbet, ekipteki bayanların Pazartesi günü başlayacağı
rejimdi. 17 kişilik bu keyifli ekibin Konya’ya geliş
amacı tabiî ki Hz.Mevlana’nın türbesini görmenin yanı sıra etli ekmek yemekti.
Sanırım bir çoğu için de Konyalıların düğün çorbası dedikleri Bamya çorbası
günün ekstra kazancı olmuştu.
Keyifli bol yemeli bol alışverişli günün
sonunda havaalanında arkadaşlarla ayrılırken bir sonraki gezimizde buluşmak
üzere vedalaştık.