13 Mart 2013 Çarşamba

Saray, Sürgün ve Kadın



Bir kitabı bitirmenin verdiği hazzı yaşamayalı uzun zaman olmuş.
Aslında çevremdekilere göre gayet iyi bir okuyucuyum ama son okuduğum kitabı bitirmem biraz zaman aldı. Bu sürecin uzamasında kitabın 700 sayfa olmasının da etkisi var tabii :)

Kenize Murad’ın yazdığı Saraydan Sürgüne adlı kitaba bu yıl 3.kez başladım :) Yıllar önce bir arkadaşımın yazlığında kaldığım bir gece arkadaşımın önerisiyle kitaplığından alıp okumaya başladığımda hikaye çok hoşuma gitmişti fakat o dönemde iş yoğunluğumdan dolayı devam edememiştim. Sonra kitabı bir şekilde yine elime almış ve en fazla 60-70 sayfa kadar okumuş ve bırakmıştım. Şimdi bu kitabı okumak için en doğru zamandır diyerek tekrar başladım ve nihayet bu sefer bitirmeyi başardım.

Kenize Murad, kitapta annesi Selma Sultan’ın kısa ama masal gibi olan hayat hikayesini anlatmış.

Selma Sultan; V.Murat’ın kızı Hatice Sultanın 2 çocuğundan biri olarak Çırağan Sarayında dünyaya gelmiş. Mustafa Kemal ve arkadaşları tarafından ilan edilen Cumhuriyetin ardından Halifeliğin kaldırılması ve
Son Halife Abdülmecid’in ülkeden ayrılması ve ailesinin de ülkeden sürülmesi ile başlayan süreçte Hatice Sultan’da Mart 1924 tarihinde Lübnan’a gitmek zorunda kalmış. Fakat seçme hakkı olmayan damat, yani Selma’nın babası onlarla gitmemiş. Babasından ayrılmak zorunda kalan Selma’nın yaşadığı bu terk edilme olayı onu her zaman derinden etkilemiş.

Lübnan’da çok iyi okullarda eğitim almış olan Selma’nın ve annesinin buradaki ilk yılları Türk halkı tarafından tekrar geri çağırılacakları zamanı bekleyerek geçmiş. Fakat ilerleyen yıllarda halkın Kemalizmi ve Cumhuriyeti benimsemesiyle  ülkelerine artık geri dönemeyeceklerini kabullenmek zorunda kalmışlar.Çocukluk ve genç kızlık dönemlerinde kimseye belli edilmeyen yokluk içinde geçen yıllarda Selma ve annesinin en büyük destekçisi hiçbir zaman yanlarından ayrılmayan Haremağası Zeynel olmuş.

Zeynel’in ilerleyen yıllarda da devam eden sadakati Hatice Sultana olan aşkından mı yoksa sadece Selma’yı korumak adına verdiği sözden mi kaynaklanıyordu bunu çözemedim.

Lübnan’da iyi okullarda eğitim almasına rağmen Prenses ünvanı nedeniyle herhangi bir işte çalışmayı kendine yediremeyen Selma, arkadaşları ile gece gezmelerine katılıyor, ailece yaşanılan yoksulluğa rağmen sosyetenin her türlü eğlencesinde yer alıyor. Bu toplantılardan birinde tanıştığı Vahit ile yaşadığı aşk, Vahit’in onu terk etmesiyle sona eriyor. Babasından sonra sevdiği ilk adam tarafından da terk edilmiş olmanın etkisi ve yoksul bir prenses olmanın ona ve ailesine hiçbir şey kazandırmaması sebebiyle hiç tanımadığı bir Hintli bir Raca ile evlenmeyi kabul ediyor. Böylece gerçek bir prenses oluyor ve Rani ünvanını alıyor.

Hasta annesini Lübnan’da bırakarak Haremağası Zeynel ile gittiği Hindistan’da yaşadıkları gerçekten masal gibi. Lübnan’da sürdürdüğü çok rahat bir yaşamdan sonra buradaki kısıtlamalar, kocasının ablasının kötü davranışları, Selma’yı hiçbir zaman onun istediği gibi sevemeyen kocası ve orada yaşadığı yıllarda Hindistan’ın durumu çok detaylı bir şekilde anlatılmış. Kocası Emir’in kız kardeşi Zehra ve onun kocası ile olan hikayeleri de oldukça ilginç. Kitapta anlatılan çok çeşitli aşklar var. Bunlardan biri de Begüm Yasemin’in Selma’ya olan aşkı…

Hindistan’da tam bir esaret içinde geçen yıllar, köylü kadınların sevgi ve güvenini kazanmak için yaptıkları, üzüntüden hasta olması… Tüm bu olumsuzlukların içinde yaşama karşı direnip Hindistan’dan Paris’e gidebilen bir kadın Selma. Burada tanıştığı Amerikalı ile yaşanan kısa ama hiç unutulmayan büyük aşk…

Paris’te Selma’ya en büyük destek, onu hiçbir zaman yalnız bırakmayan Zeynel.. O yıllarda süren savaş nedeniyle yaşanılan sıkıntılar, bu arada doğan kızının Hindistan’da esaret yaşamaması için bulduğu çözüm ve bunun sonuçları, kocasından para alamadığı için yaşadığı yoksullukla satılan elbise ve mücevherler….

Kitapta aşk, sevgi, nefret, tarih, savaş, annelik çok güzel bir şekilde anlatılmış. Prenses olarak doğan ama kendi ülkesinde yaşayamadığı Prensesliği başka bir ülkede yaşayan bir kadın var.
Ama bazen sorguluyor: Prensesliğin bedeli olarak bu esareti yaşamaya değer mi?
Çok büyük zenginlikler gördüğü gibi, aç kaldığı günleri de olmuş Selma’nın.

Annesini bir yaşındayken kaybeden Kenize Murad öylesine güzel anlatmış ki tüm olayları. Bugün elimdeki kitap bittiğinde hemen başlayacağım kitabın, Kenize Murad’ın kendi hikayesini anlatan kitap olmasını istedim. Babası ile 21 yıl sonra buluşmalarını anlattığı ‘Badalpur'un Bahçeleri’ adlı bir kitap var. ‘Saraydan Sürgüne’ adlı bu kitap gibi o da Fransızca yazılmış ama  maalesef o kitabın Türkçe çevirisi yok.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder